AH ANNE-2012

YA ANNE 2012

 

Ya anne

Sana rüyanda görsen hayra yormayacağın

Geldiğini gördüğün an kızıp yanından kovacağın bir misafir
gönderiyoruz.

İlk torunun “Nez”i.[1975-2012]

İlk ve ilklerin kızı “Nez” giderayak bir başka ilke daha
imza attı anne.

Saygısızlık rekoru kırdı.

Bayramın ikinci günü

Bütün dayıları ve amcaları

Bütün teyzeleri ve halaları

Eşi dostu,

Tanıdıkları, bildikleri

Konuları ve komşuları Ayağına çağırdı

Evinde topladı da ne
odasından çıktı, nede ayağa kalktı.

Ya anne

Torunun bize büyük bir hüsran yaşattı.

Sebebi nedir diye meraktan başımı odasına uzatınca,

onu büyük bir mücadelenin içinde gördüm anne.

Vücudunu, bir kale gibi savunuyordu.

Vücuduna bir kene gibi yapışan, adına kanser denen illetin
saldırılarından korunmak için zorlu bir mücadele veriyordu.

Sakindi.

Kalesine yapılan

acımasız saldırıları sükûnetle karşılıyordu.

Çevresindekilerin her nasılsın sorusuna

iyiyim

diyerek
onlara moral veriyordu.

 

Ama iyi değildi anne.

İlk torunun iyi değildi.

Azrail’le cebelleşiyordu.

 

Tek kızın,

tek damadında iyi değildi.

 

İlk torunun

can kalesini

çağımızın

en musibet,

en ceberut hastalığına
karşı büyük bir tevekkül

ve cesaretle savunurken,

kızın ve damadında dünyanın
en adaletsiz sınavını veriyordu.

Sorusunun,

cevabının,

ölçme şeklinin

adil olmadığı bir
sınavdan

yüzlerinin akıyla çıkma

mücadelesi veriyorlardı.

 

Musibet hastalık

Nez in can kalesine saldırıyor,

her saldırı

vücudunun bir bölümüne hasar veriyor,

anne ve baba inanılmaz bir
çaresizlik içinde sadece dua edebiliyor,

sadece Rablerinden bir mucize bekliyorlardı.

 

Mucize gerçekleşmedi anne

 

Nez in can kalesi,

bu savaşın tek

“cesur yüreği”

torunun Gökhan’ın

dediği gibi  29 ekimi 30 ekime
bağlayan gecenin bir vaktinde:

saat 01.05 te  düştü anne

 

Herkes düştü.

Madden ve manen herkes düştü.

 

Ya anne

Sana çok zorlu şartlarda

hiç istemediğimiz halde

göndermek zorunda kaldığımız torununu

seninde gelmesini hiç istememene rağmen

bağrına basacağından eminim anne

üzgünüm anne

 

 

Author: Mehmet ÇEVİK

Bir yanıt yazın