MISIR’DAKİ DARBEYE AĞLARKEN

Akşamları korkarak yatıyorum.

Korkum;

uyandığımda birilerinin,

bir şekilde,

bir darbe yapmış olma ihtimali.

Böyle bir ihtimal var mı?

Var.

 

Eğer:

Ekonomi hormonlu,

Siyaset defolu,

Ordu genlerinde oynanmış,

Spor dopingli,

Kültür miadını doldurmuş,

Aydın müstağrip,

Ahlak lekeli

Ve

Toplum edil gen ise

Böyle bir ihtimal vardır.

 

Bakmayın siz askeri vesayeti bitirdik nidalarına.

Bakmayın siz askeri,

hukuki düzenlemelerle olması gereken yerine çektik laflarına.

Bakmayın siz ordudaki kadrolaşmayı teamüllere göre değil,

elimizdeki bilgi ve belgelere göre yaptık tafralarına.

Mısır gerçeği gösterdi ki,

birileri, bir yerden, bir ışık gördüğünde darbe yapılır.

 

Son elli altmış yıllık yakın tarihte böyle diyor.

Neden?

Ordunun, siyasete müdahalesi denilen darbenin,

bizde hem tarihsel kökleri,

hem de pratik’i şekillendiren gerekçeleri vardır.

 

Aslında her şey Mete Han la başladı.

 

Mete Han;

babası bir türlü ölmeyince

ve başka kardeşinin iktidara daha yakın olduğunu görünce

bir ordu kurdu.(Bu ordu Türk ordusunun da çekirdeğini oluşturan ordudur.)

Özel talimlerden geçen ordu,

gün geldi bir av esnasında Mete Hanın babasını öldürerek onu iktidara taşıdı.

 

Mete Hanın iktidara geliş hikâyesi,

Türk ordusunun siyasete bulaşmasının tarihsel dayanağıdır.

 

Zaman, zaman nükseder.

İktidarda kalıcı değildir.

İktidarı değiştiricidir.

 

Bir nevi sandık.

 

Yâda,

defolu demokrasinin defosudur.

 

Türk ordusunun tarihsel temelde siyasete, ikinci kez bulaşması ise

siyasetin emrinde görevini ifa etme durumudur.

Bu hal, ordunun olması gereken yerde olması durumudur

bu durum Türk ordusunu “İslam’ın son ordusu” statüsüne taşımıştır

 

Bunun da hikâyesi de  Mete Hanla ilgilidir.

Hunların kendilerine düşman bir komşuları  vardır.

Hunlarla savaşmak,

ülkelerini işgal etmek için,

suyu bulandırmakta,

savaş için bahane aramaktadırlar.

 

Bu sebeple,

Mete Handan tahrik amaçlı olmadık isteklerde bulunurlar.

Önce canından aziz bildiği atını ister.

Kurultayda itirazlara rağmen Mete Han atını verir.

 

Komşu istediği olmayınca,

çıtayı biraz daha yükseltir.

Mete Hanın çok sevdiği eşini ister.

Kurultayda  itiraz sesleri yeri göğü inletir,

savaş  nidaları orta Asya’yı kaplar.

Mete kızılcık şerbeti içer,

eşini de gönderir.

 

Hun topraklarında anlaşılır bir hayret ve hüzün vardır.

 

Amaç gene hasıl olmayınca,

komşu isteği kişisellikten çıkarır,

toplumsal taleplere dönüştürür.

 

İki ülke arasında

bir kurak toprak parçası vardır.

Bu toprak parçasını ister.

Kurultay bütün bu yaşanandan sonra

bu kurak toprak parçasının ne önemi olabilir ki diyerek

“ver gitsin” der.

 

Son söz Mete Hana aittir.

Bütün kurultay Mete’nin ağzına bakmakta

ve o ağızdan da “verin” cümlesinin çıkacağını ummaktadır.

Mete Han ayağa kalkar

savaş hazırlıklarının başlamasını  buyurur.

Herkeste bir hayret bir şaşkınlık görülür.

 

Mete Han,

durumu şu veciz cümleyle açıklar

“at ve avrat benim kişisel malımdı.

Toprak ise milletin malıdır.

Milletin ordusu ise milletin malını korumak için vardır.”

 

Bu düşünce binlerce yıl

Türkün bağımsız devlet olarak yaşamasının esası olmuştur.

 

Askerin, siyasetin yönlendiricisi olma durumu,

tarihin farklı zamanlarında bir şekilde hep olmuştur.

1950 den sonra,

ordunun genlerinde oynanmasının sonucu ise bu hal

kurumsallaşmıştır.

Görüldüğü gibi

sorun asker sivil sorunu değil,

bir yapılanma sorunudur.

Bir yapının genlerinde oynama sorunudur.

 

Bu sorunu yaratanda;

1-Türk ordusunun tarihsel köklerini  batının daha iyi bilmesi.

2- Türk siyasetçisinin kendi toplumunun genlerini okuyamaması.

3-küresel güçlerin ve yerli siyasetçilerin(asker veya sivil)menfaatlerinin örtüşmesi gerçeğidir.

 

Darbenin bu üç sacayağı var olduğu sürece Türkiye’de darbe olur.

Sorunu çözmenin yolu; Türk  insanını “titreyip kendine dönmesidir”

 

 

Author: Mehmet ÇEVİK

Bir yanıt yazın